Türkçe İçerik

Bitopya:Bi+lar için başka bir evren, başka bir mecra mümkün!

Uzun zamandır bi+, vegan ve feminizm aktivizmi yapan; biseksüellik, monoseksizm, ve normativite üzerine yazıp, çizen, kafa yoran ve mücadeleye katkı sunan Umut’un açtığı yeni bir mecra Bitopya. Bu söyleşide Bitopya’ya giden yolu arşınlıyoruz:  Bi+ olmanın görünmezliği, biseksüellik hakkında gerek LGBTI+ hareketinde gerekse heteronormatif söylemdeki kalıp yargılardan kurtulmak için doğru bilginin erişilebilir hale gelmesinin gerekliliği ve cinselliği normların tahakkümden kurtarmanın farklı katmanları….hepsi uğrak noktalarımız oldu. LGBTI News Turkey olarak Bitopya’yı heyecanla takip ediyor ve Umut’a teşekkür ediyoruz!

Öncelikle sizi ve varsa bitopya ekibini tanıyalım. 

İsmim umut erdem (they/them). Bitopya’nın kurucusuyum . Uzun zamandır aslında bi+ politika yapıyorum. Yine çoğunlukla bu konuda içerik üretimi yapmış olsam da 2019 yılında İstanbul’da ilk kez gerçekleşen Bi+ Pride İstanbul’un yürütücülerinden biriyim. Sevgili feminist bi+ aktivist Zeynab Peyghamberzadeh ile birlikte gerçekleştirdik. İzmir’de de Onur Haftası kapsamında Bi+ Görünürlüğü Atölyesi gerçekleştirdim, yine geçen sene. 2018 yılında da Gözde Demirbilek ile Kaos GL çatısı altında Bi+ broşürü hazırladık. İstanbul’da yaşıyorum, geçimimi şimdilik özel bir kurumda çalışarak sağlıyorum. Feministim ve veganım, bu konularda aktivizm yapmaya çalışıyorum. Bitopya da bir aktivizm alanı tabii benim için. Sitenin hayata geçebilmesi siteyi inşa eden sevgili transfeminist aktivist Ecemen sayesinde oldu. Kendisi lgbtisagligi.org’u da yapmıştı. Birlikte çalışmış olduk. Şimdilik Bitopya’da, zamanında görüp okuyup “bu yazı kesinlikle Türkçe’ye çevrilmeli” dediğim bi+ politikaya, biseksüel sağlığına ilişkin yazıları Türkçe’ye çeviriyorum ama çevirilere bakacak, katkı sunacak başka gözlere de ihtiyaç duyuyorum. Bir ekip diyemem şimdilik galiba ama “birlikte çalışma” hali kesinlikle var. Genelde biseksüellik ve bi+ politika üzerine konuştuğum, fikir teatisinde bulunduğum, fikirlerine güvendiğim arkadaşlarımın da Bitopya’nın yaratımında büyük rolleri var.

Umut, Türkiyeli okuyucularımız arasında senin adına aşina olanlar elbet vardır, siteyi kurma fikri nasıl oluştu? 

Site fikri benden çıktı. Bi+ öz bir dijital mecraya çok ihtiyaç duyuyordum kendi adıma. Bu sebeple hayata geçirmek istedim. Biseksüelliğin hali hazırda görünmez, silinir pozisyonda olmasının yanı sıra hem lgbti+ hem feminist politikada bir bütünden çok kesişim kümesi olarak görülmesi, sosyal medyada biseksüelliğin hedef gösterilmesi, hakkında üretilen olumsuz ve nefrete varan yargılamalar sebebiyle bunlara bir cevap niteliği taşıyacak bir evren yaratma tahayyülüm oldu. Bi+ politikanın Türkiye’de daha görünür olması gerekliliği de büyük bir motivasyon oldu Bitopya’yı kurmamda. Sivildüşün’e başvurdum, onun desteğiyle gerçekleşti. İngilizce bildiğim için özellikle yurtdışında takip ettiğim bi+ politikasına ve biseksüel sağlığına ilişkin yazıları Türkçe’ye çevirerek Türkiye’deki lgbti+ ve feminist politikanın gündemine bi+’yı sokmayı amaçladım. Hem görünmezlik hem de [bi+] hakkında yaratılan önyargı, kalıp yargı, nefret ve had safhada var olan bilgisizliği yenmede bir bilgi bankası oluşturarak büyük bir adım atabileceğimi düşündüm. Patriyarka, heteronormativite gibi sistemler ve ayrımcılık biçimleriyle mücadele ettiğimiz gibi monoseksizm ve bifobiyi hayatlarımızdan, düşünce ve eyleme biçimlerimizden çıkarmaya çalışacağımız bir evren yaratma tutkusuyla Bitopya doğdu diyebilirim.  

Bitopya adından anlaşılacağı gibi bi+lar için yeni bir tahayyül, başka bir alan, bir ufuk genişletme amacı taşıyor. Sizce dijital aktivizmin işi nedir? 

Sadece bir tweet atmaktan ibaret değildir bence ☺. O tweet’in ne kadar fav ve rt aldığı da fark etmez. Sosyal medyanın gücünü önemsiyorum ama bir tweet’ten ya da flood’dan ibaret olan politik söylemler ne kadar dijital aktivizmdir, kuşkuluyum. Buna dair sorgulamalarım da beni site kurmaya itti doğrusu. Dijital aktivizm, sosyal medyada hızla yayılan bilgi kirliliğinin önüne geçme amacı taşıyarak teması, diyaloğu, tartışmayı önemseyen sağlıklı bir zemin yaratmanın peşindedir bence. Bir de bi+ politikaya ilişkin dijital aktivizm yapma motivasyonum, dijital alanda bi+’lara yönelen şiddet dilinden kaynaklı. O kadar çok bifobiyle örülü ama bunu asla kabul etmeyen kullanıcıların elinden çıkmış tweet’ler görüyordum ki. Dijital alanın, bi+’lar için, monoseksizme ve bifobiye karşı daha güvenli olmasına çalışıyorum, benim için dijital aktivizm bu demek aynı zamanda. Bilgi paylaşımını önemseyen, sağlıklı, iletişim odaklı, eşitlikçi, kapsayıcı, nefrete, şiddete taraf olmayan bir zemin yaratarak, taraftarlaştırmadan farkındalık çalışmaları gerçekleştirmektir dijital aktivizm kanımca.

Türkiye’deki LGBTI+ hareketinde B ve + ne alemde? Türkiye’de bi+ olmanın zor yanlarını nasıl tarif edersiniz? Dünyadaki durum farklı mı?

Biseksüellik özelinde konuşursam yok hükmünde gibi bir şey aslında. Belki ağır oldu ama öyle sanki. Yeni yeni özneler sayesinde kat edilmeye çalışılan yollardan geçiyoruz. Özneler olmasa pek kimsenin düşüneceği yok gibi. Bunun tabii bir geçmişi var ve daha çok sadece LGBTİ+ hareketi değil de feminist hareket çatısında, biseksüel feministlerin verdiği mücadeleyle konuşulur oldu diyebiliriz. 2015’ten beri, biseksüellik ve bi+ politika özelinde açılan patikalar örülmeye çalışıldı. 2019 bu açıdan daha parlaktı diyebiliriz. Ama öznelerin dirayeti ve isyanı olmasaydı… Bunun sebebi bir yandan bilgisizlik ve önyargı. Çok az insanın bilgisizlik ve önyargıyla mücadele etme çabasından kaynaklı, biseksüel silinmesi devam ediyor mücadeleye rağmen. İşte bu bilgisizlik ve önyargı sebebiyle insanlar biseksüelliğin, bir şemsiye kimlik ve varoluş olduğunu yadsıyorlar. “Bi+” olarak literatüre geçirmeye çalışıyoruz. Monoseksizmi literatüre geçirmeye çalışıyoruz. Bu mücadele yeni ama tabii. Biz özneler için de çok eskiye dayanmıyor farkındalık. Öyle yok sayılan bir şey ki çünkü, başka varoluşların kesişiminde politika yapmaya, varolmaya çalışmışız. Ee fobi, nefret de cabası. Bu atmosfer içselleştirilmiş bifobiyi fark etmemizi de engelliyor. Bu gerçekten bence acı bir şey. “+” yı da biseksüellikten ayıramıyorum ben aslında tabii. Bitopya’nın politikası, “+” ve trans politikadan kopuk, bağımsız asla değil. Çünkü ikili kurulan, toplumun onayı ve bakış açısına dayanan bir sistemle/sistemlere karşı mücadele esaslı, bu sistemlerin birbiriyle ilişkisini, kesişimini açığa çıkarma amacı taşıyor. Bu yüzden mücadele çetin, zor ama imkansız değil. Düşünce sistemimizi ve yargılarımızı ikilikten çıkarma, o ikilik dışında düşünebilme, argüman geliştirebilme, genelleyici bir ikilik tahsis etmemeye yönelik atılacak adımlar, LGBTİ+ hareketinde B ve +’yı önceliyor olacak. 

Yani sözde cinsiyet ikiliğine düşülmeme gayesi var ama ben pratikte bunun egzersizinin yapıldığına inanmıyorum. Eşcinsel/hetero ikiliği üzerinden kuruluyor dil ve politika. Bi+ politikası tam da bu ikiliği eleştiriyor ve diğer yaratılan ikiliklerle ilişkilendiriyor bu durumu. Gerçekten söylenildiği gibi cinsiyet ikiliği eleştirisi layıkiyle yapılıyor olsa eşcinsel/hetero ikiliği tufasına düşülmez. 

Biseksüel olarak açılma anından itibaren başlanan zorluklar var, geçerli sayılmamak, kanıt beklentisi, ciddiye alınmamak ve olumsuzlamalar yağıyor üstüne sürekli. İlişkilenmelere dair kötü deneyimler ve yaşanan travmaların faturası, sırf senin varoluşundan, arzundan kesiliyor. Arzu ile deneyim arasında kurulan hiyerarşiden ve deneyimin daha üstte görülmesinden nasibini alıyorsun. Açılamıyorsun. Açılmanın öncesi de var aslında, tüm kuşanılan nefret, önyargı, kalıp yargılar, olumsuz yargılamalar, düşmanlaştırma, sana bir şeyi zaten gösteriyor oluyor. Bir temsil bulamıyorsun. Zaten “evet biseksüel, bi+ budur” denilen bir temsil de olamaz. Yani tektip olamaz diyeyim en azından. Böyle olunca medyada vs. kendini biseksüel olarak tanımlayan karakterlerin yoksunluğunu görüyorsun ya da stereotip temsillerle karşılaşıyorsun, ne yazık ki. Bir şeylerin çatısında elimine ediliyorsun. “Eşcinsel evlilik”, “eşcinsel çift”, “lezbiyen filmler”, “gey temsiller”. Biseksüellik asla tahayyül edilen bir şey olmuyor. Zaten böyle olumsuz görülen ve hakkında ön yargı üretilen bir şey neden tahayyül edilsin? Hadi açılıyorsun diyelim, ikili cinsiyetçi oluyorsun. O kadar çok karşılaştım ki bu yorumla. Yok yeterince queer değilmiş, yok çok ikiliymiş. Hangi mertebeye çıkıldı ve böyle yargılar yapılıyor? Biseksüeller tek tipmiş gibi bir algı var. Ee hani çeşitliliği savunuyorduk? Bi+ mevzusunda duvara tosluyoruz, kabul edelim ☺. Monoseksizm üzerine düşünmemenin, bunu gündemleştirmemenin acısını yaşıyorsun ve yanındaki insana göre sana yönelim atanıyor, birileri tarafından da buna göre sen lgbti+ topluluğunun içindesin ya da değilsin. Ya herkesin üzerine basa basa hayatını yaşayan ayrıcalıklarla kuşanmış birisin ya da sen de acı çekiyorsun çünkü o sırada hemcinsinle birliktesin. Ben ayrıcalık denen şeyden, birlikte olduğun partnere bağlı olarak üzerinden kıyafet çıkarıyormuş gibi bundan sıyrılabileceğini düşünmüyorum. Hop şimdi ayrıcalıklı değilim, çünkü partnerim hemcinsim ya da normatif görülen biri değil. Hop şimdi ayrıcalıklıyım çünkü partnerim diğer cinsiyetli. Böyle bir şey olabilir mi? Sandalye kapmaca oyunu mu bu? Bu sabit, genelleştirici, keskin sınırlar çizen düşünce sistemini sorgulamamız gerekiyor. 

Dünyadaki durum da farklı değil. Lokal farklılıklar elbet olur diye düşünsem de takip ettiğim kadarıyla gördüğüm yaşanılan yok sayılma, dışlanma, olumsuz yargılara tabî olma, hem hareketteki hem toplumdaki ikili düşünme tedrisatı çok evrensel. Bitopya’daki çeviriler boşuna yapılmıyor  

79671384_112825300218046_2849442992505225216_o.jpg

Bitopya site tasarımı ve görselleri : Ecemen

Uzaydan dünyaya bakıyorken hazır, bunu da soralım: Bitopya’nın önemli bir görevi çevirmenlik. Bu açıdan  LGBTI+ News Turkey olarak bizimle de ortak bir derdiniz var: Dünyadaki bi+’larla Türkiye arasında bir köprü kurmak. Size göre bunun önemi ve işlevi nedir? İnternetin sağladığı alışveriş LGBTI+ hareketi için nasıl bir potansiyel taşıyor?

 

Çok fazla LGBTİ+’nın internet kullandığını düşünürsek ve hatta kendilerini oralarda daha çok ifade ettiklerini düşünürsek önemli bir iş yapıyoruz. Daha çok insana ulaşma potansiyelimiz var. Aynı havayı soluyamadığımız, komşu olmadığımız nice insana da erişebiliriz. İnternetin kendisi başlı başına pek çok insanı bir araya getiren, ortaklaştıran bir araç oldu ama sosyal medyada bunun nasıl dezavantaja neden olacak şekilde kötüye kullanıldığını da görüyoruz. Bir ortaklaşma, biraradalık yaratırken gücünü nasıl taraftarlaştırmadan aldığını. Bitopya’nın derdi, bu tufaya düşmeden, söylemini, politikasını yaygınlaştırmak. Türkiye’de bi+ politikaya dair büyük bir bilgisizlik hakim. ‘Dünyada neler oluyor’u bu konuda takip etmek benim için elzem. İngilizce kaynakların yaygınlığı ama Türkiye’nin bundan haberdar olmaması, Bitopya’yı bir sorumluluk olarak ortaya çıkardı. Herkes İngilizce bilmiyor, özellikle bunu düşünerek yaygın olan İngilizce kaynakları Türkçe’ye çevirmek istedim. Öz bir bi+ kaynak, alan olması da çok önemliydi, aksi şekilde elimine ediliyor bi+, çok üzerine düşülmüyor. İnternet ortamında yaygınlaşan bilgi kirliliği ve nefrete karşı böyle bir alan yaratarak mücadele etmenin bir gereklilik olduğunu düşündüm. Bu bir yandan bir tercih. Umarım çokça yaygınlaşır. Uluslararası bir dayanışma, iletişim de yaratıyor böyle bir mecra yaratmak. Çünkü çeviri sadece Türkiye’deki okuyuculara sunulan bir hizmet, eylem biçimi de olmuyor, çevirisini yaptığımız yazarla ya da içerik sahibiyle de temas kuruyoruz. O da mesela Bitopya’yı paylaşıyor. Bir bakıyoruz, Bitopya’nın eriştiği yer sadece Türkiye’den ibaret değil artık ☺.  Dilde dönüşümü sağlamak da önemli bir mevzu. Hem dilde yeniden ve yeniden üretilen o ikiliği kırmak hem de İngilizce terimleri, ‘Türkçe’ye nasıl çevirebiliriz’, ‘nasıl yerelleştirebiliriz’ üzerine mesai harcamayı da düşündürüyor. İsteğim, yanlış, nefret içerikli söylemlere karşı pat diye, siteden bir link verebilmek ya da Bitopya’daki her tür içeriğin dolaşıma sokulmasını, yaygınlaştırılmasını sağlamak. Çünkü bir süre sonra inanıyorum ki, insanlar görmezden gelemeyecek, böyle bir şansları olmayacak çünkü. Bunun adımlarını da görüyoruz. Daha büyüyecek bu, buna inanıyorum.  

 

Sitenin bölümlerine de değinelim: Bi+ politika, biseksüel sağlığı ve biseksüel tarihi. Bu başlıklar nasıl oluştu? Yeni başlıklar eklemeyi düşünüyor musunuz? Orijinal içerikler de görecek miyiz? Çok heyecanlandık!

Benim için de çok heyecan verici ☺, sevindim karşılık bulmasına. “Bi+ politika” daha çok yurtdışında yürütülen Bi+ politika’yı Türkiye ve Türkçe dili ile buluşturma amacı güden içeriklerden oluşuyor. “Biseksüel sağlığı” da, LGBTİ+ sağlığı adı altında elimine edilen ve görülmeyen biseksüellerin sağlık koşullarına, sağlık hizmetlerine erişim konusuna, bifobinin ve monoseksizmin sağlıklarına yönelik etkilerine ilişkin makalelere, içeriklere yer veriyor. Biseksüelliğin yeterince bilinmemesinin nedenlerinden biri, biseksüelliğin tarihinin bilinmemesi bence. Bu düşünceden hareketle, bu konuda çalışan bihistory sayfasının paylaşımlarını çevirerek farkındalık yaratmayı amaçlıyor, Bitopya.

Bir de Bitopya’da #StillBisexual video kampanyası çatısında yüklenen İngilizce videolar Türkçe altyazılı ile mevcutlar. Güncellenmeye devam edecek bir bölüm o da. #Stillbisexual yazar ve aktivist Nicole Kristal’ın 2015’te hayata geçirdiği bir video içeriği kampanyasıdır. Biseksüellerin yönelimlerine dair çeşitli hikayelerini paylaştıkları #stillbisexual, biseksüel şemsiyesindeki varoluşlara dair farkındalık geliştirip biseksüelliğin silinmesi, hakkında yaratılan mitler ve olumsuz yargılamalarla mücadele etmeyi hedefliyor.

Yeni eklemeler tabii ki yapılacak. Fikir aşamasında olan ve gerçekleşmeyi bekleyen şeyler var. Şimdilik daha çok video içerikleri özelinde. Türkiye’deki bi+ tarihini deşme fikrim de var. Orijinalden kasıt ne bilemedim şimdi ama yeni şeyler gelecek, takipte kalın ☺. 

Bitopyanın düşlerine ortak olup katkıda bulunmak isteyen okuyucularımız olabilir, özellikle de İngilizce konuşan ve Türkiyeli olmayan okurumuz çok. Size nasıl katkıda bulunabilirler?

Aslında beraber geliştireceğiz Bitopya’yı. Nasıl katkı koymak istediklerine dair bir fikir ya da fikirler siteyi incelediklerinde akıllarına gelebilir belki. Özellikle çeviri alanında katkı koymak isteyenler oluyor. Yazı gönderilebilir, hem Türkçe hem İngilizce dilinde. İngilizce ve Türkçe harici dilde yazı gönderildiğinde, o dillerde çeviri yapabilecek insanlar katkı koymak isterse şahane olur. Zeynab’ın daha önce ILGA’da yazdığı bir yazıyı çevirmiştik, biseksüel sığınmacılarla ilgili. O yüzden o konuda daha çok ses ve söz duymak kıymetli. Tasarım, çizim anlamında katkıya açık olabilir Bitopya. Ufuk geniş Bitopya’yı birlikte yürütmek konusunda. Sadece tahayyülüm, Bitopya’yı sadece editörlük konumunda görmemek, gerçekten paylaşımın, temasın, biraradalığın olacağı bir yer olarak görmek, o şekilde geliştirebilmek. 

 

79372400_110232777143965_7376598578464030720_o

Bitopya logosunun tasarımı Ecemen’in elinden.

Logonuz ve site tasarımınız da pek güzel, gözlerimizden kaçmadı. Kimin elinden çıktı bu tasarımlar? Onu da anmadan geçmeyelim.

Siteyi kuran Ecemen yaptı tasarımları da. Fikir ve hayal gücümüzün uyumu ve sirayeti diyeyim ☺ Hep söylerim, Ecemen olmasaydı, Bitopya da olmazdı ☺ 

 

Bitopya.org’u takibe alın!

 [email protected]’dan iletişebilirsiniz.

Sosyal medya hesapları:

Facebook: https://www.facebook.com/bitopya/

Twitter: https://twitter.com/BitopyaOrg

Instagram: https://instagram.com/bitopya

Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCHhuPAUXMwf34utc4YlCATA

 

“Şugariyet Ödülleri” aktivistleri birbirlerini kucaklamaya davet ediyor

Kısa bir süre önce SPoD, LGBTI+ hareketine kendini adamış isimlere verilecek “Şugariyet Ödülleri” için bir çağrı yayınladı. Çağrı, LGBTI+ hareketinin her türlü baskıyla mücadele ederken eleştiriye vakit ayırdığı kadar belki de yaptıklarını takdir etmeye vakit ayırmadığı kaygısı taşıyordu. SPoD Genel Koordinatörü Mustafa Sarıyılmaz’la LGBTI+ aktivizminin sırtladığı yüklere, yaşadığı yıpranmışlıklara karşı yapılabilecekleri konuştuk. Röportaj: Zeynep Serinkaya

Şugariyet Ödülleri fikri nasıl doğdu? 

Fikir aslında Yönetim Kurulu üyemiz Cihan Hüroğlu’dan çıktı. Cihan halihazırda GLBTİ+ hareketine çokça ve uzuncadır emek vermiş ve vermeye de devam eden biri olarak bunu uzuncadır düşündüğünü bir toplantıda dile getirdi. Tabii ki biz de hemen heyecanlandık ve “evet hadi yapalım” dedik. İçinde bulunduğumuz politik durumdan fazlasıyla etkilenen bir hareket LGBTİ+ hareketi ve son zamanlarda yurt dışına taşınma oranlarının artması, ifşaların artması, güvenli alanların azalması gibi durumlar insanları örgütlü olmaktan uzaklaştırmaya da başladı. Madiliğin binbir türlüsünü gerçekleştirir hale geldik acısıyla tatlısıyla, ancak “Birbirimizi takdir etmeyi unutmaya mı başladık?” sorusuyla aslında biraz da ortaya çıkan bir fikir oldu. 

Şugariyet Ödülleri, Hormonlu Domates gibi her sene olmasını planladığınız bir etkinlik mi? Bunun için herhangi bir kaynak buldunuz mu ya da destek gerekti mi? 

Şugariyet Ödülleri’nin kesinlikle her sene olmasını istiyoruz. Amacımız Hormonlu Domates’teki gibi aslında, her yıl LGBTİ+ hareketine emek verenlere böyle küçük bir şekilde de olsa teşekkür etmek ve emekleri görünür kılmak. Bunun için kaynak ve destek bulduk elbette. Bu fikir ile birlikte o dönem henüz yeni tanıştığımız Friedrich Naumann Foundation (FNF) Türkiye ile görüştük ve onlar da fikrimizi çok sevdiler ve destek olmak istediklerini bildirdiler. Ama elbette ki her zaman daha fazla desteğe açığız. Şugariyet takip ettiğimiz kadarıyla bulunduğumuz coğrafyada tek ödül töreni olma özelliğini taşıyacak. Bizim istediğimiz bu yıl Türkiye içinde bunu gerçekleştirip, ilerleyen dönemlerde daha bölgesel ve mümkünse uluslararası hale gelmesi için çalışmak. Bölgedeki LGBTİ+ hareketini desteklemek, iş birliklerini artırmak ve iletişimi güçlendirmek istiyoruz.

Türkiye’deki LGBTİ+ hareketi baskılara rağmen ayakta ve yılmıyor. Fakat bu direnç halinin psikolojik bir maliyeti de var ve belki hareketin dışında kalanlar bunu pek bilmiyor. Bize biraz LGBTI+ aktivizminin, genel olarak aktivist olmanın nasıl yıpratıcı olabileceğini anlatır mısın? Siz SPoD’da bununla nasıl baş ediyorsunuz? Onarıcı, sağaltıcı etkinliklerin aktivizmin sürdürülebilirliği için önemi nedir? 

Bu soruya öncelikli olarak bireysel cevap verip ardından kurumsal cevap vermek istiyorum. Genel olarak aktivist olmak bizlerin coğrafyasında fazlasıyla yıpratıcı bir durum. Ben gençlik ve mülteci alanından LGBTİ+ alanına giriş yapan biri olarak şunu söyleyebilirim, her alanın kendine ait zorlukları bulunuyor. İnsan olmayı ve insancıl bir hayat sürmeyi isteyen kişiler olarak, bunların size sağlanmadığı yerde bir yaşam kurmak ve buna ek olarak da konunun aktivizmini yürütmek çok fazla yorucu. Elinizi attığınız her şeyin ters tepmesi, her gün aldığınız kötü haberler, belki de sürekli olarak yaşadığınız şehirleri değiştirmek içinizdeki motivasyonu ve ‘benim bir derdim var’ olgularını yıkmaya o kadar hazır ki, çift taraflı bir bıçağın sizi yaralamamasını umarak aktivizminizi gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. Uygun bir çıkar yol bulmaya çalışıyorsunuz; olursa oluyor, olmuyorsa kopuyorsunuz. Size aktivizm yaptığınız alanı hatırlatan her şeyden uzaklaşıyorsunuz.

SPoD olarak bununla çok efektif bir başa çıkma metodumuz var diyemiyorum ne yazık ki. Öğrenmeye çalışıyoruz, “En efektif yöntemler neler olabilir, biz birbirimize nasıl sahip çıkabiliriz?” sorularını sürekli konuşup tartıştığımız bir dönemdeyiz. Gerekli destek sistemlerini öğrenip efektif olarak kullanmak istiyoruz. Ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim; sağlamak için uğraştığımız hizmetlerden yararlanan kişilerin bizlere telefon, mail veya sosyal medya hesaplarımız üzerinden ulaşarak teşekkür etmeleri, hepimizin içindeki ateşi harlıyor. Ve yaptığımız işin ne kadar önemli olduğunu somut olarak görme şansına erişebiliyoruz. Bu teşekkürler, yıpranma payımızın eşiğini yukarıya çekiyor. Onarıcı, sağaltıcı etkinlikler ile maruz kaldığımız olumsuzluklar, kötü haberler ve hatta belki de ikincil travmalardan kendimizi arındırmaya yardımcı oluyor. Aslında muazzam bir deşarj olma yöntemi sunuyor sağaltıcı etkinlikler, bu da var olan gücümüzü yeniden canlandırıyor. 

Söylediğin şey çok doğru aslında. Türkiye’de LGBTİ+ hareketi şu anda en güçlü döneminde. Baskılar da en kuvvetli oldukları dönemde belki. Ancak bu süreç içinde LGBTİ+ hareketinin öznesi, parçası olan kurumlar olarak birbirimizle daha fazla iletişim halindeyiz, daha fazla haberleşiyoruz, daha fazla takdir ediyoruz, daha fazla işbirliği yapıyoruz, daha fazla birbirimizi görünür kılmak için uğraşıyoruz. OHAL ile birlikte de aslında daha fazla sivil toplum kuruluşu ile de işbirliği yapmaya başladık. LGBTİ+ hareketi gün geçtikçe genişliyor ve kuvvetleniyor. Ve bu organik genişleme ve güçlenme bana yine güç veriyor ve yıpranma eşiğimi yukarı çekiyor.

 

LGBTI+ hareketi, adının da layığını veren bir çeşitliliğe sahip. Bu renkli çeşitlilik içinde farklılıkların ayrışmalara dönüşmemesi için de sürekli bir diyalog şart. Ödül törenleri ve parti gibi etkinliklerin bu bir aradalık açısından önemi nedir sence?

Gerçekten de öyle. Çok geniş bir çeşitliliğe sahip LGBTİ+ hareketi. Aslında farklılıkların ayrışmalara dönmesini önemsiyorum ben. Ama bu ayrışmalar henüz her zaman diyalog içinde gerçekleşemiyor. Umarım farklılıklar diyaloglar içerisinde kendine yer bulur ve gerçek bir kapsayıcılık ile yolumuza devam ederiz ve güçleniriz daha fazla. Aslında ödül töreninin ortaya çıkmasındaki fikir gibi bir öneme sahip. Partiler ve bu tarz birliktelikler hem bizlerin stres atmasına yardımcı oluyor hem de bir araya gelerek aslında hasret gidermeye yardımcı oluyor. E tabi gullümler, tatlı madiliklerle de şenleniyoruz, benliğimizi en özgür şekilde yaşayıp, hayatın olumsuzluklarından kendimizi soyutluyoruz bir şekilde de olsa.

 

Sivil toplumda harcanan emeklerin sonuçları uzun vadeli olabiliyor, fakat sürekli bir başarı muhasebesi de yapmak gerekebiliyor, bu da sanırım yıpratıcı bir deneyim. Belki bu açıdan da olumlu hikayeleri, kazanımları daha sık anlatmaya ihtiyaç var. Kötü haberleri paylaşmaya daha teşne olabiliyoruz, iyi haberler arada kaynayabiliyor. En son örneğin Queer Olympix yasaklandı ama yine de maçlar yapıldı, katılımcılar birarada kaldı.  Bu konuda sizin medyadan, sivil toplum destekçilerinden ve sosyal medya kullanıcılarından beklentiniz nedir? Şugariyet Ödülleri’nin amacına paralel olarak bu röportajı okuyanlar neler yapabilirler?

Çok doğru bir noktaya değindin. Kendimizi sürekli krizler içerisinde bulduğumuz için, olumlu hikayeleri, başarıları kaçırabiliyoruz. Ya da konuşmalarımızda çok da fazla değinmiyoruz. Queer Olympix’in yasaklanmasıyla beraber etkinliklerin biçimlerinin ve yerlerinin değişmesi aslında LGBTİ+ hareketinin doğası. Bir taraftan baskılansak da, baskıladıkları yerden bir kaç adım öteye gittiğimizde yeni çözümler üretebiliyoruz. Bu baskıların, yasakların yaratıcılığımıza çok büyük etkisinin olduğunu gözden kaçırmamak gerek. Ve sevgili Queer Olympix ekibi de bunun en son örneğini çok güzel bir şekilde göstermiş oldu. Sivil toplum destekçilerinden beklentilerimiz, kendilerine yakın gördükleri kurumlar hangileriyse, onlara üye olmaları, destek vermeleri, çalışmalarını takip etmeleri ve beğendikleri çalışmaları yaymaları aslında. Zira yaptıklarımız bu şekilde görünür olabiliyor. Medyaya ne demek gerekir çok emin değilim. Zira klasik medya tamamen LGBTİ+ karşıtı bir yerde konuşlanıyor ve yine geçmişe dönerek baktığımızda olumsuz haberlerin, nefret söylemlerinin tavan yaptığını görüyoruz. Nefret söylemlerinden uzaklaşmalarını temenni ediyorum. Sosyal medya kullanıcılarından da sivil toplum destekçilerinden beklediklerimizi bekliyoruz. Kendilerine yakın gördükleri kurumları takibe alsınlar ve çalışmalarını takip etsinler. Anlamadıklarını düşündükleri şeyler için kurumlarla iletişime geçsinler. 

Şugariyet Ödüllerinin amacına paralel olarak bu röportajı okuyanlar, ödüllerin kategorilerini görebiliyorlar. Önümüzdeki gün adaylar açıklanacak. Adayları tanımıyorlarsa kim olduklarına bakabilirler. Jüri harekete emek veren kişilerden oluşuyor. Şu anda devam eden de bir aday önerisi poll’u var. Aday göstermek istedikleri kişiler varsa, onları aday göstersinler. [Poll bu yazı hazırlanırken kapandı] Ve önümüzdeki yıl ve yıllar için, LGBTİ+ hareketini ve emek verenleri takip etmeye çalışsınlar. Devam eden yıllarda daha fazla kategori ile daha fazla kişinin emeğini görünür kılmamıza destek verebilirler. 

LGBTI+ hareketine ve sivil toplumuna katılmak, ya da bu alanda gönüllü olmak isteyip çekinen okuyucularımıza neler söylemek istersin? Bu yorucu yanlara rağmen seni sivil toplumda tutan şey nedir?

Çekinmemelerini söylemek isterim öncelikli olarak. Herhangi bir yerde gönüllü olmak için kendilerine neden sorusunu sormalarını isterim. Neden gönüllü olmak istiyorum? “Bir yerde okuduğum, gördüğüm nefret suçuna sinirlendim”, “ ‘Benim Çocuğum’u izledim, kendimi yeni keşfediyorum”, “bu benim meselem” vs. gibi nedenlerle gönüllü olmaya gelen kişilerin gönüllülük süreleri çok kısa oluyor ne yazık ki. O heyecan, üzüntü, keşif dönemleri bittiğinde gönüllülük de bitiyor ve ne kendilerine ne de gönüllü olmaya çalıştıkları kurumlara bir artıları oluyor. 

Gönüllü olmak isteyenler, neden sorusuna buldukları cevapla, kendilerine yakın gördükleri kurumlar ile iletişime geçsinler, oralarda gönüllü olarak katkı sağlayabilecekleri bir şey olup olmadığına baksınlar. Mümkünse, kuruma gidip oradaki çalışanlarla ve diğer gönüllülerle tanışsınlar, anlaşabilip anlaşamadıklarına baksınlar. Bunlar çok önemli şeyler, çünkü o kurum için çalışırken arkadaşlık ilişkileri gelişiyor, birlikte iş yapma yükümlülükleri gerçekleşiyor. Ve bunları anlaşamadığınız, ısınamadığınız insanlarla yapmaya çalıştığınızda işe yaramıyor asla. 

Beni bu alanda tutan şey her daim var olan idealistliğim galiba. Çocukluğumdan beri, haksız gördüğüm her şeyin peşine düşüp, hak yerini bulsun diye uğraşıyordum. Bu hastanede muayene sırası beklemekten tutun, ’99 depreminde su sırasına girmeye kadar (bunların çoğu olurken 9-10’lu yaşlarımdaydım). Lise döneminde, biraz merak biraz da çalışkanlığın birleşmesiyle, kendimi bir proje kapsamında yurtdışında buldum. Toplamda 6 gün. Döndükten sonra şunu farkettim, ne kadar şanslı olduğumu. Çünkü tüm emeklerim, çalışmalarım beni resmen ödüllendirmişti. Hayatımda ilk kez uçağa binmiştim ve yurt dışına çıkmıştım. Bundan sonrası benim için çorap söküğü gibi ilerledi. Kendimi gençlik çalışmalarının içinde buldum. Benim gibi gençlerin, yurtdışına çıkabilmelerinin yolunu aradım, yönlendirdim, anlatmaya çalıştım elimden geldiğince. “El vermek” denir ya bizde, el vermeye çalıştım, çok güzel insanlarla birlikte çalıştım ve çalışmaya da devam ediyorum. Velhasıl kelam, ben kendime “Neden?” sorusunu sorduğumda, benim erişebildiğime ilişkilendiğim kişiler de erişsin istedim ve bu kısım hala devam ediyor. Sivil toplum alanında çalışmak sizi motivasyonel ve manevi anlamda en çok tatmin eden yer olabiliyor gerçekten. Bunu yaparken de evet çok yorucu olabiliyor, ama biri size direkt ya da içinde olduğunuz yapıda gerçekleştirdiklerinizle birlikte dolaylı yoldan teşekkür ettiğinde, benim için herşey çözümlenmiş oluyor. Bu da beni sivil toplumda tutmaya devam ediyor 🙂

Son soru da azıcık neşeli olsun, biraz da magazinel 🙂  Töreni kim sunacak ve çeşitli sürprizler beklemeli miyiz? Töreni canlı izleyebilecek miyiz?

Bunların tamamı sürpriz, sevdiğimiz biri/leri sunacak. Ve bence güzel şeyler beklemelisiniz! 21 Eylül’ü not edin çünkü, gullümlü, eğlencesi bol, tatlı madiliği but bir akşam geçireceğiz. Canlı yayın için çalışmalarımız sürüyor. Bir aksilik olmazsa canlı olarak da gelemeyenler takip edebilecek 🙂

Eklemek istediğin bir şey var mı? Ya da duyurmak istediğin?

Konudan bağımsız olarak, SPoD olarak geçen aylarda başlattığımız bir destek kampanyamız var. O hala devam ediyor. SPoD’u ve çalışmalarını beğeniyorsanız, destekçimiz olun! SPoD çalışmalarına devam etmek istiyor, daha fazla insana erişebilmeyi ve hizmet sunmayı hedefliyor. Bunun için de herkesin desteğine ihtiyacımız var! Dayanışma çağrımızı da buradan görebilir ve destekçimiz olabilir okuyanlar da.

 

Röportaj: Zeynep Serinkaya 

Alan Savunması: Alışın, kadınlar ve LGBTI+ler sporda!

Son yıllarda kadın ve LGBTI+ girişimleri Türkiye’de sporu boyunduruğu altına alan cinsiyetçi ve heteronormatif şiddeti ortadan kaldırmak için faaliyetlerini arttırdı. Tecavüzcü tezahüratlardan cinsiyetçi manşetlere, spor endüstrisi ve spor haberciliği şiddete bulanmış durumda. Çoğu insan LGBTI+ ve kadın sporcuların gerek profesyonel gerek amatör olarak her spor dalında var olduğunu ve rekabet ettiğini bilmiyor. Alan Savunması LGBTI+ ve kadın sporcuların kazanımları ve olumsuz deneyimlerine odaklanan yeni bir çevrimiçi haber platformu. LGBTI News Turkey’den Zeynep Serinkaya Alan Savunması’ndan Ali Safa Korkut’la bir röportaj yaptı.

 

haber görseli.jpg

Alan Savunması‘nı kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Ekibinizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Alan Savunması aslında uzun zamandır gerçekleştirmeyi düşündüğümüz bir projeydi. Futbol oynayan birkaç kadın arkadaşımızın bu alandaki çabasına ve maruz kaldıkları eşitsizliklere yakından tanıklık edince buna kayıtsız kalmak istemedik. Keza bu eşitsizlikler sadece bizim tanıdığımız kadınların başına da gelmiyor. Dünya genelinde böyle bir ayrımcılık olmakla beraber bu Türkiye’de biraz daha fazla hissediliyor.

Sporun kadınların mücadele ettiği dallarını ve özellikle de kadın futbolunu biraz yakından takip edince spor yapmaya çalışan LGBTİ+ sporcuların da bir hayli fazla olduğunu yakından gözlemledik. ‘’Spor yapmaya çalışan’’ diyorum çünkü eril tahakküm ve homofobi her alanda egemenlik kurmaya çalışıyor.

Henüz kadın sporcuların maruz kaldıkları karşısında öfkemizi yatıştıramamışken bir de birkaç LGBTİ+ sporcunun spor yaparken yaşadığı taciz, dışlanma ve hatta fiziksel şiddete kadar varan sözlü hakaretleri birinci ağızdan dinleyince bir şeyler yapmak istedik.

İnsanların bu durumlardan haberdar olmadıklarını veya olsalar bile sessiz kaldıklarını düşünerek ilk aşamada bu yaşananları görünür kılmamız gerektiğini düşündük. Mevcut olarak üniversite eğitimimizi sürdüğümüz ve düzenli bir gelirimiz olmadığı için de -en azından şimdilik- minimum gider ve maksimum efor sarf ederek başarıya ulaşabileceğimiz fikirler üzerinde yoğunlaştık.

Bu doğrultuda da hem gazetecilik bölümü öğrencileri olarak yapabileceğimize inandığımız için hem de bu eşitsizlikleri duyurabilmek ve toplumu harekete geçirebilmek adına gerçekten yararlı olacağını düşündüğümüz için yapabileceğimiz en doğru şeyin bir haber sitesi kurmak olduğuna kanaat getirdik.

Şu anlık Alan Savunması’nda sadece iki kişi faaliyet gösteriyoruz. Ben (Ali Safa Korkut), 23 yaşımda ve Uşak Üniversitesi Gazetecilik Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Diyarbakır’da yaşıyorum.

Diğer arkadaşım da aynı sınıfta olduğum Özdemir Atuğ. O da benimle aynı yaşta ve Aksaray’da ikamet ediyor.

Ben sitenin editör ve muhabirliğini yapıyorum, Özdemir de sosyal medya yönetimi ve sitenin teknik işleriyle ilgileniyor.

Alan Savunması ekibin sporla arası nedir? İlgilendiğiniz sporlar, oynadığınız takımlar nedir?

İkimiz de sporla oldukça yakından ilgileniyoruz. Dört seneye yakın bir süre boyunca amatör olarak futbol oynamakla beraber basketbol ve yüzme ile de yakından ilgileniyorum. Bunun dışında tenis, voleybol ve atletizm gibi sporları da elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum.

Ekip olarak bu böyle aslında, sadece bilgi sahibi olduğumuz sporları değil tüm spor dallarını takip etmeye çalışıyoruz. Her günümüz sporla geçiyor.

– Türkiye’de son zamanlarda Karşı Lig, Queer Olympix, Kızlar Sahada gibi spor yoluyla toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığa spor yoluyla karşı çıkan inisiyatiflerin sayısı artıyor. Sizce bu tür oluşumların ve bireysel olarak spor alanındaki eşitsizlikleri gidermeye çalışan LGBTI+lerin ve aktivistlerin çalışmaları nasıl desteklenebilir?

Söylediğim gibi, ilk aşamada kadın ve LGBTİ+ sporcuların başarıları ve yaşadıkları olumsuz durumlar ile onların görünürlüğüne katkı sunmayı amaçlayan oluşum ve aktivistleri görünür kılmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü gerçekten özel hayatında sporla yakından ilgilenen ve kadın ve LGBTİ+ sporcuların varlıkları ile mağduriyetlerinden habersiz olan insan hakları aktivistleri var. Ancak bu habersizlikleri de kendilerinden değil, medya kuruluşlarının LGBTİ+ sporcu ve aktivistlere haber akışlarında hiçbir şekilde yer vermemelerinden kaynaklanıyor.

Öncelikli olarak Karşı Lig, Queer Olmypix ve Kızlar Sahada gibi organizasyonlara medyada detaylı bir şekilde yer vererek bu konuda bir duyarlılık/farkındalık yaratılabilir. Burada da alternatif medyaya büyük iş düşüyor. Ana akım medya kuruluşları bir eril tahakküm oluşturmak istediğinden ve farklı yönelimlere sahip bireylere saygı duymadığından, onların varlıklarını reddediyor ve hiçbir şekilde haber akışlarında yer vermiyor. Bu noktada alternatif medyanın devreye girerek haber akışlarında kadın ve LGBTİ+ sporcular ile onların görünürlüğüne katkı sunmayı amaçlayan LGBTİ+ aktivistlere daha fazla yer vermesi gerekiyor.

Sonraki aşamalarda çeşitli spor kulüpleri, sporcular, taraftar grupları vs. gibi etki alanı geniş kesimlerle panel, konferans, sempozyum, vs. gibi etkinlikler düzenlenerek kadın ve LGBTİ+ spor ve sporculara gereken değerin verilmesi sağlanabilir.

alansavunmasi.jpg

-Spor belki de bedensel ve cinsel normların en çok dayatıldığı ve şiddet ile kendini gösterebildiği bir alan. Sizce sporun toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik temelli ayrımcılıkla ilişkisi nasıl düzeltilebilir?

Ayrımcılık öncelikle dilde başlıyor. Bunun en büyük göstergesi de cinsiyetçi söylemler. Sporda da bu böyle. Baktığımız zaman, spor dalı fark etmeksizin maç öncesinde, esnasında veya sonrasında karşı takım aleyhinde bir şeyler söylemek isteyen taraftarlar, onları aşağılamak için ilk olarak cinsiyetçi söylemlere başvuruyor. Kadın veya LGBTİ+ olmayı aşağılık bir durum olarak gören zihniyet tarafından rakip takıma kadın olmak veya LGBTİ+ birey olmak üzerinden benzetmeler yapılarak çirkin hakaretlerde bulunuluyor.

Bunu kültürümüzdeki ataerkilliğin bir tezahürü olarak gösterebiliriz. Sporu sadece erkeklere ait bir alan olarak görenler tüm erillikleriyle tribünlerde de yer alıyor ve maç boyu nefret söylemi ve cinsiyetçi söylemlerle dolu marş ve pankartlarını sergiliyor.

Bu sebeple cinsiyetçiliği öncelikle dilde bitirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kullandığımız dili cinsiyetçi söylemelerden arındırabilirsek sadece sporda değil yaşamın her alanında cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırabiliriz.

– Heteronormativiteyle ve cinsiyetçilikle mücadele ederken, bir yandan da sporun endüstrileşmiş ve rekabete odaklanan halini dönüştürmesi mümkün müdür? İyi ve olumlu örneklerin haberlerini okumanın buna nasıl bir etkisi olabilir sizce?

Tüm hücreleriyle endüstrileşmiş ve sermayedarlara hizmet eder hale gelmiş olan sporun, uzun vadede yeniden halk yönünde tavır alan bir etkinlik haline gelebileceğini maalesef ki sanmıyorum. Ancak bu endüstrileşme, içinde bulunduğumuz süreçte -kendi çıkarları için de olsa- sporda cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı olumlu bir katkıda bulunuyor.

Nike, Adidas, Puma vs. gibi önde gelen spor giysi üreticileri, reklamlarında kadın ve LGBTİ+ sporculara sıkça yer veriyor. Bu reklamların yegane amacının cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı bir duruş sergilemek olduğu iddia edilse de bunun pek de öyle olduğunu düşünmüyorum. Spordaki endüstrileşmenin bir parçası olarak, ilgili markaların bu reklamlarla asıl amaçladıkları şeyin ürünlerine yeni pazarlar oluşturmak ve müşteri kitlelerini geliştirmek olduğu herkesçe bilinen bir gerçek.

Böylelikle her ne kadar kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olsalar da cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı verilen mücadeleye de katkı sunmuş oluyorlar.

İyi ve olumlu haberlerin örneklerini okumak başta medyada olmak üzere toplumda da olumlu bir algı oluşturabilir.

Alan Savunması‘ndaki haber ve makaleleri okuyup “ben de yazarım” diyenler olabilir. Aranıza katılmak ya da size yazı göndermek isteyenlere neler söylemek istersiniz? LGBTI+ spor haberciliğinin önemi sizce nedir?

Gazeteci, yazar, akademisyen, iletişim fakültesi öğrencileri vs. gibi toplumun her kesiminden insan haber ve/veya düşünce yazılarını bizlere gönderebilir. Alan Savunması onlardan gelecek katkılara açıktır. Sporun herhangi bir dalı ile ilgili kaleme aldıkları, odak noktasında kadın veya LGBTİ+ sporcular olan her türlü haber ve yazıya Alan Savunması’nda yer verebileceğimizin bilinmesini isteriz. Kadın ve LGBTİ+ sporcuların görünürlüğüne katkı sunacak her türlü içeriğe Alan Savunması’na yer verebiliriz.

LGBTİ+ spor haberciliği, özellikle heteronormativiteye ve spordaki cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı büyük önem arz ediyor. Amatör veya profesyonel olarak sporculuk yapan çok sayıda LGBTİ+’nın başarılarının veya maruz kaldıkları ayrımcılıkların medya aracılığıyla duyurulması yalnız toplumun algısını değil medyanın algısını da olumlu yönde etkileyecektir.

Buna örnek olarak, Alan Savunması’nı gösterebilirim. Yayım hayatımıza başladıktan sonra özellikle alternatif medyada LGBTİ+ sporculara yönelik haberlerde bir artış gözlemleyebiliyoruz.

– Okuyucularımıza söylemek istediğiniz başka bir şey var mı? Yazı ve makale dışında sizi nasıl destekleyebilirler?

Okuyucularımıza kadın veya LGBTİ+ bireylerin haklarını savunabilmek için illa LGBTİ+ olmak gerekmediğini söyleyebilirim. Bunun en büyük örneği de bizleriz. Ben ve Alan Savunması’nda faaliyet gösteren diğer arkadaşım LGBTİ+ bireyler değiliz. Ancak, kendimizden olmayan insanların da hakkını savunabilmeyi, ortadaki adaletsizliklere bir ses çıkarmayı birer insanlık vazifesi olarak görüyoruz. Lütfen onlar da öyle görsünler.

İleride nasıl olur bilmem ama şu an için herhangi bir maddi desteğe ihtiyacımız yok ancak destek sunmak isterlerse de hayır demeyiz 🙂 Şimdilik sosyal medya hesaplarımızdan bizleri desteklemeleri ve daha fazla insana sesimizi duyurmamıza yardımcı olmaları yeterli.

Daha fazlası için Alan Savunması nın sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Röportaj: Zeynep Serinkaya